Yaşam boyu spor olgusunun doğuşunun ardından yurt dışına gözlerimizi çevirdiğimizde, bu konu ile ilgili çeşitli etkinliklerle karşılaşıyoruz. Büyük katılımlı koşular, dileyen herkesin katılabileceği maratonlar düzenleniyor. Her yaş grubunda kızlı, erkekli sporcu ve sporcu olmayan kişileri görüyoruz. Sabahları sokaklara göz attığımızda şortlu, eşofmanlı koşan insanlar göze çarpıyor.
Özellikle 1980’li yıllarda bu konuda tüm dünyada büyük bir hareketlilik göze çarpıyor. O dönemler Sydney’de 16 bin kişinin koştuğunu gazetelerden öğreniyoruz. Aralarında infarktüs geçirmiş on kişinin de bulunduğu, 20 Bin kişi Boston maratonunda koşuyor. Eski gazeteleri karıştırdığımızda zamanın ABD devlet başkanı J. Carter’ ın ve bugüne baktığımızda ABD Başkanı Bush’un düzenli olarak “jogging” ve spor yaptığını okuyoruz. Yine o tarihlerde zamanın B. Almanya Devlet Başkanı Caerstens, bir süre bazı yurt içi gezilerini “yürüyerek” yaptığını görüyoruz.
Bu konuda yazılmış yayınlara bir göz attığımızda şu tablo ile karşılaşıyoruz.
Yayınlarda öncülüğü Amerika yapıyor. “Jogging”, “Sağlık için spor”, “Aerobics” başlıklı kitaplar büyük satışlar yapıyorlar. En çok satan kitaplarla yarışıyorlar. Özellikle, Dr. Cooper’ ın yazdığı “Aerobics”, “New aerobics”, “Aerobicway”, “Aerobic for women” isimli kitaplar çok sayıda baskı yapıyorlar. Fransa ve İngilterede yazılmış “Jogging” kitaplarıda çok sayıda alıcı buluyor. Ünlü yürüyüş dergisi "Walking Magazine"’nin 1980’li yıllarda 300 binin üstünde sattığını görüyoruz.
“Yaşam Boyu Spor” konusuna yurt dışında büyük önem verilmektedir. Büyük kuruluşlar oluşturulmakta ve devlet tarafından bu kuruluşlar desteklenmektedir.
Yaşam boyu spor olgusu Amerika’da o derecede benimsendi ki; Amerikan halkının %55’i hergün spor yaptığı, yapılan araştırmalarda ortaya çıktı. Artık Jogging, bisiklet, yüzme, vücut geliştirme, uzak doğu sporları ve yürüme Amerikan gençliğinin bir hobisi haline dönüştü. Özellikle 1980’li yıllarla birlikte yürüyüş de büyük ilgi gördü. Bu konudaki organizasyonlar 2500’ den, 10 bine fırladı. Yine ABD’ de 1985’de 30 bin kişinin bisiklete bindiğini görüyoruz. ABD’ den uzak doğuya bir göz attığımızda, geleneksel sporları karate ve taekvando ile yaşam boyu spor olgusunun kaynaştığını görüyoruz. İşyerlerinde ve fabrikalarda herkesin Uzak-Doğu’da liderler öncülüğünde spor yaptığını görüyoruz.
Avrupa’ da ise konunun önemi sanayi devriminin ardından gelişmeye, kavranmaya başlandı. Aristokrasinin tekelindeki spor, burjuvazinin gelişimi ile birlikte, tüm kesimlere yayılmaya başladı. Artık Avrupa’ da her fabrikanın bir spor kompleksi var. Çalışanlar boş zamanlarında, aileleri ile birlikte, uzmanlar denetiminde spor yapıyorlar.
Avrupa’dan bir örnek vermek istiyoruz. Yıllar önce Peugeot otomobil fabrikasının yöneticilerine, iki beden eğitimi uzmanı görüşmeye geldiler. Lange ve Roux isimli uzmanlar, yöneticilere ilginç bir öneri getirdiler. Bu öneride işçilere, düzenli olarak, belirli bir egzersiz programı uygulandığında, fiziksel güçleri ile birlikte üretiminde artacağını iddia ettiler. Bu öneri olumlu karşılanınca, Lange ve Roux çalışmaya başladılar. Sonuç olarak, üretim küçük bir yüzde ile de olsa arttığı görüldü. Bu çalışma genelde ekonomik temelli bile olsa, hizmet verilen insanların sağlıkları da geliştiriliyordu.
Burada en önemli noktalardan birisi, insanların fiziksel etkinliklerinin arttırılması ile birlikte, diğer insanlara göre hareket azlığına yönelik hastalıklara yakalanma riskinin de azalmasıdır. Bu da sanayi sektöründe doğal olarak daha az işgücü ve işgünü kaybını beraberinde getirmektedir. Bunun sonucu da daha fazla üretimdir.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Düzenli ve programlı sportif çalışma artık tüm dünyada insan sağlığı için yapılmakta. Bu olgu bir hobi sınırını çoktan aştı. Artık düzenli sporun bir gereksinme olduğu tüm dünyada anlaşıldı. İnsanın günlük yaşantısının vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Yorum Gönder
Yorumlarınız için teşekkür ederiz. Olumlu ya da olumsuz yorumlarınız bloğumuzun gelişimine yardımcı olmakta olup yorum yapmaktan çekinmeyiniz. :)